Cuma, Ağustos 29, 2014

..Yalnız Adamın Rüyaları..



Ulan nereden bileceksin kafası kırık bir adamın neden küreksiz  denize açıldığını.
Sorsan da söylemzya hani;
Kör düğümlü dalgalar poyrazın beşiğinden sallıyorken teknesini, yolu bellidir.
Su katıksız rakı içen babalar gibi yanıyordur ciğeri de,
Kaybolacak olsa karanlık kentin ücrasında bir gece,
Önüne gelen sokak lambalarını da kıracak,ceplerindeki leblebi büyüklüğünde taşlarla.
O taşlarında ne işi varsa cebinde artık,
Yürüdükçe boz bulanık parke taşlı kaldırımlarda,
Şeytanın, olamayan kanatlarına benziyordur belki sokak lambaları..




Ulan nereden göreceksin adamın kafasında Do’dan başlamış notalar Si bemol’e kadar.
Oturup harmandalı çalacak değil ya hani;
Halbuki ciğerinden efeler üflüyordur neyzen yanığı türkülerini.
O notaların komalarına da inecek daha ;
Batı müziğinin de eksik yanları kadar eksikmiş kafası işte,
Zenci gırtlağı karmaşası gibi..
Olmadı mı olmaz işte …


Geç saatte uyuyan adamın sabah erken kalkmasını beklemiyorum.
Ulan adamın sabaha kadar sevişmediğini nereden bileceksin,
Oysa yan yana gelemezdi akşamdan kalma rakı masasında salatalıkla yoğurt,
İnce kıyım doğra ki cacık olsun..
Nedendir sonra başını kaldıracak sızdığı masadan,
Yüzünde, kıvrılan masa örtüsünün izi kalmış..  
Ayık kafayla sövecekya bu şimdi gecenin tertibine,
Düzensiz bir karmaşa uğultusuyla doğrulacak ta yerinden,
Sor bakalım, denize açıldığı tekne nereye yollanmış küreksiz ?
Bir de o kırdığı sokak lambalarının parasını kim verecekmiş ?
Ha bir de o seviştiği kadını sor..


Yalnız Adamın Rüyaları Sorunlu Oluyor Bazen…



Cumartesi, Mayıs 31, 2014

.. Güneş Aldatan ..


Mesela, uçuyorduk öğle sonrası,
Buluta batan güneşlerimizle biz..
Akçakanatlı kuşların dilinden
Toplandık evvel yem uzatan ellere.
Mavi de yaşmaklarımız vardı hani
Uzuncana yollar katederdik te yorulmazdık biz..

Mesela, koşuyorduk akşam üzerileri,
Çamurlara saplanan botumuzun tekleri
Anca sular çekildiğinde yeniden ulaştığımız..
Saklandık evvel eli bıçaklı karanlıktan
Asfaltsız toprak yollarımız vardı hani
Sonra betona boğdukları…

Yeşil yüreklerimiz vardı da bizim..
Orman oluverirdik mesela.
Sonra dalgalanır denize vururduk hani,
Sürç-ü lisan dileklerimizle biz
Kendimizi şiire adamışız.
Uzun saçlıydı biri,
Sakalları ağarmış ötekinin
Ve berikinin de düşünceleri ağarmış.


Mesela, hep bir ağızdan yazardık sabahları.
Güneş’i bulutlara gömmeden,
Tabi günün uzun olacağı belliydi,
Mesela, hep sabah ölmüştük biz …




Özkan ERDAŞ                             01-06-2014









...Sonsuz'dan bir metin daha...

Salı, Şubat 25, 2014

..Rüzgar Kesilmeden, Sabah Olmadan, Dinmeden Yağmur ve Büyümeden ..



Uzak bir diyarın özlemini yazdı,
roman roman...
Dilinden düşürmediği bir de 
Çocukluğu var, uzak diyarın yokuşlarından.
Oysa büyümüştü çoktan ...


Yağmur sularında bisiklet süren çocukları çizdi,
resim resim...
Elinde ince telli bir fırça,
Dalgalarını işledi tabloya, lastiklerden dökülenleri..
Oysa durmuştu yağmur ...


Deniz kokulu bir kaç kelime dizdi,
şiir şiir...
Dalgalar kadar kararlı bakışları vardı,
Ve limanda çürümeye terk edilmiş tekneleri..
Oysa kesilmişti poyraz ...


Yenilenmeye niyetli indirip sevdalarını solundan,
Şarkılar söyledi,
beste beste...
Dilinde kopmuş bir telin notası,
Yüreğinde amansızca oturan yakamozları vardı..
Oysa olmuştu sabah  ...

Hayalleri ne kadarda yakın gibi ,
ne kadarda uzak ... ?



25.02.2014       Özkan ERDAŞ













( H-Raporu )




...Sonsuz'dan bir metin daha...