Pazartesi, Şubat 11, 2013

..Birebir Muhabbet..



  
Efkarlı yürüyüşlere devam bir müddet.
Sonra ya Güneş vuracak yüzüme,o yöne dönüp yürüyeceğim
Ya son karmaşasına kapılıp karanlığın yönümü yitirecek,
Ya da neresinde kaldıysam artık kovalamacanın,
Yorgunluk , susuzluk , suskunluk işte…

                   Bir yarışa soktum aklımı bu sıralar, nedensiz biraz.. Dinlenmeye çalışıyorum ama , sanki kendime dert yaratmaktan başka bir şey yapamıyormuşum gibi geliyor. Aklımı her gün aynı dertleri deşeleyerek boğuyorum, nefessiz kalmaya alıştı zaten, bir yerden sonra yardıma ihtiyacım olacak.

Fedakarlık yapıyor rüzgar ,
Lodosa verip denizi dalgaya boğacak
Yoksa eski dostlarım gelmeyecekler sahile,
Katılmayacağız bir daha dalgalara..
Dalgalar hayatımıza sokulup
Kuma değil bu kez,
Yerlere çarpacak,
Rüzgarın insafına kalmışız,
Es be Rüzgar…

                    Acımasızlık yapıyorum kendime.. Biraz zaman derken hep o zaman uzayıp gider ve ben kaybederim. Hep olan bu, korkularımın bir nedeni de bilmemekten o zamanın tamını. Tam zamanı nedir hayatın? Hep sorduğum bu, bir türlü öğrenemediğim..

İnsan nefes almaya korkar,
En büyük korkusuna kafa tutmaya niyetlidir,
Tel örgüler de yok aslında arada,
Sitem etmezken, edemezken
Neden?
Ya da ne zaman?
Sözler hep öteye saklanmaya başlanır,
İki göz yetecek görebilsem,
Elim uzanıverecek gibi, dokunabilsem..
Bakmıyor muyum..?
Masumiyetten utancım.


                     Siyaset sahnesine çıkmışsın, hiçbir şey bilmeden, atıp tutuyorsun.. Her sahne aynı değil. Siyasetten anlamıyorum. Hayat sahnesinde herkesin bir rolü zaten var o ayrı, bazı sahnelerim var, açılsa mı oyun? Yoksa hiç oynanmasa mı? İki üç diyaloğum var aklımda .. niyetlendikçe sunmaya ellerim kesiliyor, dilim kesiliyor. O alt müzik çalmıyor içimde oysa kendim yazardım ben. Yeniden yazılması gerekiyor. Baştan almalıyım her şeyi… hiçbir şey bilmiyor gibi..

Unut akşamda bıraktığın masaları,
Ne masallar anlatılırdı o masalarda,
Hep inandığın küçükken…
Büyütemediysek içimizi, kalkamadıysak o masalardan,
Demirlenmesin gemiler,
Bırak alabora olsunlar fırtınadan.
Son bardağını yudumla ve usul usul uzaklaş.
Uçurtmalar yaptığın güzelliklere gider gibi,
Gözlerine dikiliver, ne denirse gece vakti..
Gece gözlerini korkutmasın..
Anlat…

             Çok uzadı geceler.Bunu kendime zarar saymaktan vazgeçmeliydim, yapamadım. Oldum olası karanlık yazdım yazılara, içimi kabarta kabarta hem de… felaket tellalı gibi; geleceğime ektiğim tohumlara bakıyorum da, açtım yeniden okuyorum yazdıklarımı, yeri geliyor kendime sövmeye koyuluyorum. İnadına mı yaptın be mübarek… sabahlara çıkamadın mı bir göz ucuyla, erken kalkıp yatağından ne güneşler doğar insanı sakinleştiren, birini  yakalayamamış gibi yazmış durmuşsun.. yapma…

Ellerim terbiye görür ellerinden.
İşledilerse artık ne menen bir suç,
Affedilmeye niyetlidirler, yavaştan yaklaşırlar koynuna,
Varsa biraz vicdanın hemen acırsın zaten.
Öyle sarmaş dolaş ta değil,
Az yaklaştırsan kendini…
Yüreği söküp getirecekler sana,
Acımasızlar da biraz,
Gözleri dönmüş..
Biraz vicdan ekle işte,
Terbiye dedimse de,
Sev diyememya …


               Düzene ayak uyduramamak vardır. Kimsesiz de değiliz, şükür. Bir gösterenimiz olmuş işin özünü. Hiç görmemiş vardı bir de. Ne olduğunu bilmezdi, cahildi işte, hakaretten ayrı bir cahillik bu. Ne yapacaksın hiç bilmediğini, biliyormuş gibi mi davranacaksın. Düzeni bir katçımı yerine de gelmeyecek. Yardım edecek te yoksa. O zaman zor işte…


Hiç gitmediğim yerlerin rüyasıdır bu.
Yanımda tanır tanımaz gibi olduğum.
Utangaç ta değilsin rüyadır hani,
Sarılmaktır terbiyesizliğin, en nihayetten sevdiğin…
Rüyalara sığdırmakla küçülmez zaten
En nihayetten dedik ya…
Gerçek yani.
Unutturdukları işte…


                  Düzinelerce yalnız olabilirim.Defalarca yolumu da kaybettim. Sonunda birisi çıkıp sağa dön diyecek nasılsa. Ben de kalkıp sormadıkça kim neden dur desin, kalkıp önümü kesecek değil ya kendi halince. İnsan önce kaybolduğunu belli edecek, sevdiğini de …


Bir seferden devrilirdik geceye,
Önüm arkam yalnızlıktır, saklanmacalı…
Ben uzanıp fersiz sokak lambalarının dibinde
Yolun başındaki büyük fenerlere dalardım.
Üzerime gelirlerdi yavaştan,
Korkardım.
Bilseydim feneri tutanın sen olduğunu,
Ne işim varsa fersiz sokaklarda
Kapatır gözlerimi fenere koşardım.
Çocuk ne bilsin geceyi gündüzü…
Hep te ilk ben yakalanırdım,
Saklanamazdım fener sevdasından.



                    Serseri bir sıfat takacaklar yine, hele bir saçım uzasın, beklemedelerdir. Benim sıfatımı kim bilir ki. Onlar anca betimleyecekler bedenimi, ruhum desem…? Susacaklar. Sanki kendileri, dersin ki saray eşrafından. Ne kadar gece o kadar gündüz…




10.02.2013                                                                      Özkan ERDAŞ





...Sonsuz'dan bir metin daha...

Salı, Şubat 05, 2013

..Gelidonya Batığı..


Şilepleri bağlayan halatları diyorum,
Öyle bir bağlanmışım ki kendi kendimi hapsettim yine.
Hani hafif müzik eşliğinde yemek yemek vardır
Huzur dolmaktadır resmen boğazımdan içerime.
Bir çift sarılmış ta 10 saniye,
Kim anlayacak, belki yalnız kendime anlattıklarım..

Yemek soğuyacaktı, boğazımdan geçmeyecekti.
Öyle bir bağlamışım ki kendimi,
Durup dururken de değil,
Unutmak istemez geçmişim beni,
Ben yaktığım ağaçlar kesilmedi diye mutluyum.
Ben balkonlardan yuvarlanırken de mutluydum.
Birden karanlık çöktü..
Akşamın fersiz ışıkları yanar yanmaz gibiydiler,
Dışarı çıksam kaybolacaktım, oturdum gün boyu çıkmadım.
Gün aydınlanmayacak gibiydi o gece,
Birden buz kesti ellerim, yaşlandılar zaten hor kullanmaktan.
Deniz desen, bolca köpürmekteydi, dalgası da boldu,
İnadına daldım çıktım.. yanlış yaptıklarımla boğuşmaktı,
Her çıkışımda bir önceki dalganın köpüklerinden,
Yenilenir gibiydim, yanlışlarıma çözüm bulur gibi..
Şilepleri izlerdim fırtına zamanı bizim koya uğrayan,
Fırtına haberi alıp sığınırlardı bize,
Şimdi ben onlara sığınıyorum..
Beklediğim bir fırtına yok,
Sarıp sarmalayın beni halatlarınızla,
Başka koyum yok sizden başka…



05-02-2013                                                         Özkan ERDAŞ



...Sonsuz'dan bir metin daha...

Cumartesi, Şubat 02, 2013

..Mavi Elbiseli Kadın..



           (Deniz)



Gözleri kumsalın gel git inde..
Mavi elbiseli kadın,
Yakamozun adımlarına niyetli.
Fırtınasına aldırmadan,
Ardı dönüktü göremedim yüzünü
Mavi elbisesiyle yürüdü suya.




Gecenin mavisine düğümlüydü
Yakamoza devrildi yüreği,
Görebilseydim yüzünü,
Mavi elbiseli kadının, muhakkak,
Yakamoz olurdum..
Üzerine serilirdim mavinin …




12-12-2012                                         











...Sonsuz'dan bir metin daha...

..Şafağın Gölgesi..



Gösterme kendini gölgeden..
Akşam çöktü çökecek,
Usulca kaybolup, inceden,
Şafak türküleri söylenirken
Zamanı geldi gelecek,
Derken;
Dikip başını, gözlüksüz,
Güneş’e sövmesini de,
bileceksin..
Açıp gözlerini, fal taşı
Tekme tokat dövmesini de,
Sonra oturup gölgeye..
İçten içe gülmesini de,
bileceksin … !







Farzet;
Vicdanını sakladığın derinden,
Çoktan bıçak zoru koparıldı
Başın önde selam durdukların,
Akşam karanlığı, ansızın
Vicdanına sardılar kefeni,
Şafağı beklemeye durdun.
Derken;
Açtın gözlerini, ardın dönük
Yürüyüp Güneş’e, gözlerin fal taşı
İnsan donar kalırdı şafağın gölgesinden
Sen oturup gölgeye, kefensiz..
Bir ah çekip önden,
Vicdanın hür..
Ölmesini de bileceksin … !




30-12-2012                                     







...Sonsuz'dan bir metin daha...