Efkarlı yürüyüşlere devam bir
müddet.
Sonra ya Güneş vuracak yüzüme,o
yöne dönüp yürüyeceğim
Ya son karmaşasına kapılıp
karanlığın yönümü yitirecek,
Ya da neresinde kaldıysam artık
kovalamacanın,
Yorgunluk , susuzluk , suskunluk
işte…
Bir yarışa soktum aklımı bu
sıralar, nedensiz biraz.. Dinlenmeye çalışıyorum ama , sanki kendime dert
yaratmaktan başka bir şey yapamıyormuşum gibi geliyor. Aklımı her gün aynı
dertleri deşeleyerek boğuyorum, nefessiz kalmaya alıştı zaten, bir yerden sonra
yardıma ihtiyacım olacak.
Fedakarlık yapıyor rüzgar ,
Lodosa verip denizi dalgaya
boğacak
Yoksa eski dostlarım
gelmeyecekler sahile,
Katılmayacağız bir daha
dalgalara..
Dalgalar hayatımıza sokulup
Kuma değil bu kez,
Yerlere çarpacak,
Rüzgarın insafına kalmışız,
Es be Rüzgar…
Acımasızlık yapıyorum
kendime.. Biraz zaman derken hep o zaman uzayıp gider ve ben kaybederim. Hep
olan bu, korkularımın bir nedeni de bilmemekten o zamanın tamını. Tam zamanı
nedir hayatın? Hep sorduğum bu, bir türlü öğrenemediğim..
İnsan nefes almaya korkar,
En büyük korkusuna kafa tutmaya
niyetlidir,
Tel örgüler de yok aslında arada,
Sitem etmezken, edemezken
Neden?
Ya da ne zaman?
Sözler hep öteye saklanmaya
başlanır,
İki göz yetecek görebilsem,
Elim uzanıverecek gibi,
dokunabilsem..
Bakmıyor muyum..?
Masumiyetten utancım.
Siyaset sahnesine
çıkmışsın, hiçbir şey bilmeden, atıp tutuyorsun.. Her sahne aynı değil.
Siyasetten anlamıyorum. Hayat sahnesinde herkesin bir rolü zaten var o ayrı,
bazı sahnelerim var, açılsa mı oyun? Yoksa hiç oynanmasa mı? İki üç diyaloğum
var aklımda .. niyetlendikçe sunmaya ellerim kesiliyor, dilim kesiliyor. O alt
müzik çalmıyor içimde oysa kendim yazardım ben. Yeniden yazılması gerekiyor.
Baştan almalıyım her şeyi… hiçbir şey bilmiyor gibi..
Unut akşamda bıraktığın masaları,
Ne masallar anlatılırdı o
masalarda,
Hep inandığın küçükken…
Büyütemediysek içimizi,
kalkamadıysak o masalardan,
Demirlenmesin gemiler,
Bırak alabora olsunlar fırtınadan.
Son bardağını yudumla ve usul
usul uzaklaş.
Uçurtmalar yaptığın güzelliklere
gider gibi,
Gözlerine dikiliver, ne denirse
gece vakti..
Gece gözlerini korkutmasın..
Anlat…
Çok uzadı geceler.Bunu kendime
zarar saymaktan vazgeçmeliydim, yapamadım. Oldum olası karanlık yazdım
yazılara, içimi kabarta kabarta hem de… felaket tellalı gibi; geleceğime
ektiğim tohumlara bakıyorum da, açtım yeniden okuyorum yazdıklarımı, yeri
geliyor kendime sövmeye koyuluyorum. İnadına mı yaptın be mübarek… sabahlara
çıkamadın mı bir göz ucuyla, erken kalkıp yatağından ne güneşler doğar insanı
sakinleştiren, birini yakalayamamış gibi
yazmış durmuşsun.. yapma…
Ellerim terbiye görür ellerinden.
İşledilerse artık ne menen bir
suç,
Affedilmeye niyetlidirler, yavaştan
yaklaşırlar koynuna,
Varsa biraz vicdanın hemen
acırsın zaten.
Öyle sarmaş dolaş ta değil,
Az yaklaştırsan kendini…
Yüreği söküp getirecekler sana,
Acımasızlar da biraz,
Gözleri dönmüş..
Biraz vicdan ekle işte,
Terbiye dedimse de,
Sev diyememya …
Düzene ayak uyduramamak vardır.
Kimsesiz de değiliz, şükür. Bir gösterenimiz olmuş işin özünü. Hiç görmemiş
vardı bir de. Ne olduğunu bilmezdi, cahildi işte, hakaretten ayrı bir cahillik
bu. Ne yapacaksın hiç bilmediğini, biliyormuş gibi mi davranacaksın. Düzeni bir
katçımı yerine de gelmeyecek. Yardım edecek te yoksa. O zaman zor işte…
Hiç gitmediğim yerlerin rüyasıdır
bu.
Yanımda tanır tanımaz gibi
olduğum.
Utangaç ta değilsin rüyadır hani,
Sarılmaktır terbiyesizliğin, en
nihayetten sevdiğin…
Rüyalara sığdırmakla küçülmez
zaten
En nihayetten dedik ya…
Gerçek yani.
Unutturdukları işte…
Düzinelerce yalnız
olabilirim.Defalarca yolumu da kaybettim. Sonunda birisi çıkıp sağa dön diyecek
nasılsa. Ben de kalkıp sormadıkça kim neden dur desin, kalkıp önümü kesecek
değil ya kendi halince. İnsan önce kaybolduğunu belli edecek, sevdiğini de …
Bir seferden devrilirdik geceye,
Önüm arkam yalnızlıktır,
saklanmacalı…
Ben uzanıp fersiz sokak
lambalarının dibinde
Yolun başındaki büyük fenerlere
dalardım.
Üzerime gelirlerdi yavaştan,
Korkardım.
Bilseydim feneri tutanın sen
olduğunu,
Ne işim varsa fersiz sokaklarda
Kapatır gözlerimi fenere
koşardım.
Çocuk ne bilsin geceyi gündüzü…
Hep te ilk ben yakalanırdım,
Saklanamazdım fener sevdasından.
Serseri bir sıfat
takacaklar yine, hele bir saçım uzasın, beklemedelerdir. Benim sıfatımı kim
bilir ki. Onlar anca betimleyecekler bedenimi, ruhum desem…? Susacaklar. Sanki
kendileri, dersin ki saray eşrafından. Ne kadar gece o kadar gündüz…
10.02.2013
Özkan ERDAŞ
...Sonsuz'dan bir metin daha...